14 Nisan 2014 Pazartesi

Kırım Han Mezarlarına kim sahip çıkacak?

Prof. Dr. Nadir Devlet

11 Nisan 2014 Cuma günü Kırklareli Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri Bölümü başkanı Doç. Dr. Bülent Bayram tarafından düzenlenen “Milliyetlerin Kesişme Noktası / İdil-Ural Çalıştayı”na gitmek üzere çıktığımız yol üstünde Saray’a uğradık. Arabayı eşim Beril sürüyordu. Yanımızda Doç. Dr. İsmail Türkoğlu bulunuyordu. 

Tekirdağ’ın Saray İlçesinde Kırım Hanlarının mezarları bulunuyor diye duymuşluğum vardı. Ancak kısmet bugüneymiş. Sora sora Bağdat bulunur. Neticede Han mezarlarının Saray Ayazpaşa Camii avlusunda olduğunu öğrendik. 

Bir gittik ne görelim! Etrafı yüksek çinko perdelerle kapatılmış cami, restore ediliyor. Neyse, bir yolunu bulup Erzurumlu ustabaşının yardımı ile restorasyonu sürmekte olan caminin otlar bürümüş avlusuna (haziresine) girdik.

Bu ilçeye ne zaman Saray adı verildiği bilinmemekle birlikte, muhtemelen tahttan indirilen Kırım Hanlarının sürgün yeri olduğundan, Altın Orda İmparatorluğunun başkentini hatırlatmak için Saray adı verilmiş olduğu düşünülebilir. Zaten bütün Hanlar Cengiz Han, oğlu Cuci ve torunu Batu Han neslinden gelmektedirler. Osmanlı padişahlarının Han unvanını da taşımaları Kırım’dan dolayıdır.

Görüntü can sıkıcı idi. Mezar taşlarının çoğu kırılmış, dökülmüş, sağa sola atılmış, gerçek anlamda terk edilmiş durumda. Haydi, diyelim ki Türkiye’deki Kırım Tatarları (veya bazılarına göre Türkleri) şu anda Rusya’nın işgal ettiği Kırım konusu ile meşguller. Bu varsayım da aslında birkaç kişi için geçerli. Diğerleri çiğbörek muhabbeti yaparak, hangi federasyona (Kırım Türkleri veya Kırım Tatarları federasyonu) katılalım derdindeyken, kendi Hanlarının mezarlarının burada olduğunu unutmuşlar diyelim. 

Ruslar 18 Mayıs 1944’te Kırım Tatarlarını Kırım’dan sürdükten sonra Müslüman mezarlıklarını darmadağın etmişlerdi. Fakat Saray’daki Han mezarları da pek farklı durumda değil.

Diyelim ki Türkiye’deki Kırım Tatarlarının umurunda olmadı veya kapasiteleri yetmedi. Peki, Vakıflar İdaresi ne yapıyor? Hani Osmanlı mirasına sahip çıkıyorduk? Yıkılan Mostar köprüsünün tamiri için paralar verdik. Yıllarca hükmettikleri Kırım’a ve onun buraya sığınan Hanlarının ve diğerlerinin mezarlarına sahip çıkmak gerekli bulunmadı mı? Biz de Vahabiler gibi ölülerin mezarlarının izi kalmamalıdır şeklinde bir görüşe mi sahibiz? Pek de öyle değil. 

Türkiye’de herkes siyaset, din, tarih ve futbol konusunda neredeyse birer uzmandır. Ancak tarihi eserleri korumaya gelince topu birbirimize atıyoruz. İstanbul surlarını restore işini de galiba Laz müteahhitlere verdik. Adamlar nerdeyse yeni sur yaptılar. Dolayısıyla UNESCO’nun tarihi eserler varlığına sahip şehirler ve mekânlar listesinden adımız silindi.  Demek ki söylediğimiz kadar tarihe, tarihi eserlere ilgimiz ve ayrıca saygımız yok.

Bilebildiğim kadarıyla Türk Dünyasında en etkileyici eserleri Babürler bırakmışlar, onlar da bunu Hindistan’ın etkisi ile gerçekleştirmişler. Bizimkiler Bizans’ı taklit etmiş, dolayısıyla dünya mimarisinde fazla iz bırakamamıştır. Ancak bu bizi kendi tarihi eserlerimize gereken saygı ve önemi göstermekten men edemez.

Bilimsel olmasa da aktüel kaynaklara göre, bu avluda aşağıdaki Hanların gömülü olduğu iddia  ediliyor:  

ll. Devlet Giray Han : öl. 1725
ll. Fetih Giray Han : öl. 1746
İslam Giray Sultan : öl. 1742
lll. Selim Giray Han : öl. 1785
lV. Devlet Giray Han : öl. 1780
Şahbaz Giray Han : öl. 1792

Kırım Hanlık tarihi uzmanı olmadığım için bu verinin doğruluk derecesini bilemiyorum. II. Devlet Giray Han üçüncü defa hanlık yaptıktan sonra 1713’te tahttan indirilince, Saray’a (sürgün yerine) gelmiş. II. Fetih Giray da bir yıllık hanlıktan sonra 1737’de tahttan indirilmişti. İslam Giray adlı üç han var. Muhtemelen yukarda bahsi geçen III. olmalı, ancak o1644-1654 yıllarında Kırım Hanı olmuş, 1742’de öldü denilen o olmamalı. Yani kayıtta bir hata var. Bir insanın bu kadar uzun yaşaması beklenemez.  II. Selim Giray Han ikinci defa Hanlık ettikten sonra 1771’de tahtan indirilmiş. Demek ki 14 yıl Saray’da sürgünde kalmış. IV. Devlet Giray ikinci Hanlığından 1777’de indirilmiş ve 1780’e kadar Saray’da kalmış anlaşılan.  Şahbaz Giray Han adlı şahıs aslında hanlık yapmamış, çünkü Kırım Hanları listesinde böyle bir ad yok. Muhtemelen yukardakilerden birinin oğlu olmuştur.

Tekirdağ Saray ilçesi Ayazpaşa Camii avlusunda tespit edebildiğimiz kadar en eski mezar taşı Hicri 1052, yani Miladi 1642’ye dayanıyor. İkinci eskilikteki taş ise 1153 Hicri, yani 1740 Miladiye  tekabül ediyor. En yenisi ise 1301 Hicri, yani 1884 Miladi tarihini taşıyor. 

Mevcut mezar taşlarının 11 tanesinde tarih bulabildik. Diğerlerinde ya tarih haneleri kırılmıştı, ya da otlar ve toprak altında kaldıklarından biz tespit edemedik. Zaten biz oraya tesadüfen gitmiştik. Yani bir tarihi araştırma için uğramamıştık. Ayrıca bu benim alanım da değil. Ancak mezarlığını bu halde olduğunu görerek üzüntümü paylaşmak istediğimden bu satırları yazıyorum. Restorasyonun ustabaşısı bizim gibi bazı akademisyenlerin burayı ziyaret ettiklerini söyledi. Anlaşılan tek tük de olsa bazı ilgilenenler çıkıyormuş. Bu konuda bilimsel literatürde neler olduğunu ise bilmiyorum.

Buradan başka Kırım Hanlık ailesi ile ilgili taşlar var mı diye çevreye soruşturunca Pınarhisar Hundi Hatun Camii avlusunda var dediler. Oraya da gittik 

15. yüzyıla ait bu caminin temelleri üzerine 1962’de buraya yenisi inşa edilmiş. Dolayısıyla mezarlığında çok az mezar taşı vardı. Ekserisi kullanılan malzeme dolayısıyla silinmiş, balbala dönüşmüştü. Ancak Hicri 1171 ile Hicri 1173 tarihli (Miladi 1758 ve 1760) iki mezar taşını tespit edebildik. Anlaşılan burası da sahipsiz kalmış. 

Kırım tarihinin orta ve yakınçağlarını inceleyen akademisyenlerin, arkeologlar, sanat tarihçileri ve paleograflarla bu mezar taşlarını incelemeleri neticesinde belki geçmişle ilgili yeni bilgilere ulaşabiliriz. Tabii ki her şey neticede paraya, yani bütçeye, vakıfların bu sahalarda çalışmaya izin vermesine bağlıdır. Yabancılar kendi tarihlerinin köklerini incelemek için Türkiye’de birçok arkeoloji enstitüleri açmış bulunuyorlar. İşte onlar sayesinde biz Anadolu’da eski kültürlerin bize bıraktıklarını buluyoruz. Turistlerin bir haylisi de bu harabeleri merakla ziyaret ediyorlar, bu ayrıca bize kazanç sağlıyor.

Benim bu satırları yazmamdan dolayı “destursuz bağa giren” diye tenkit etmeyeceğinizi varsayıyorum. Ben ancak sizlerle bir izlenimimi paylaştım. Bir tarihçi olarak kendi dönemim ve ilgi alanım olmasa da, bu satırları karaladım. Ümit ederim ki konuyla ilgilenenler bu yazdıklarımı görür ve bu konuda da bir şeyler yapılır. 



Saray - Ayaspaşa Camii






































































 

































 








































































Pınarhisar - Hundi (İndi) Hatun Camii













































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder