27 Mayıs 2020 Çarşamba

TATARİSTAN ÖZERK SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETİNİN 100. YILI


Rusya Federasyonun 22 (özerk) cumhuriyeti var. Bunların ekserisi 100 yıl kadar önce kuruldu. 1917 Ekim Bolşevik devriminden sonra Lenin Çarlık Rusya’sının çok uluslu bir imparatorluk olduğunu vurguladı. Her ulusun da bu yeni rejimde eşitliğini vurgulamak için kendi etnik adlarını tescilleyen birlik, özerk cumhuriyetler ve özerk bölgeler oluşturdu.

Şu anda Rusya’da Ruslardan sonra nüfus olarak 5, 5 milyon nüfusları ile ikinci durumda olan Tatarlara da bir özerk cumhuriyet bahşedildi. Ancak bu kolay olmadı.

Tarihi süreç
Rusya’nın Avrupa kısmındaki Orta İdel (Volga)-Ural bölgesinde yaşayan Türki Tatar-Başkurtların, genel olarak Rusya’da Rus olmayan azınlık halkların kaderi Şubat 1917 devrimi ile kökten değişikliğe uğramıştı. Çarın devrilmesinden sonra ortaya çıkan özgür ortamdan hemen herkes yararlanmak istedi. Bugün Başkurdistan’ın başkenti olan Ufa’da serbest seçimlerle teşkil edilen “İç Rusya ve Sibir Müslüman Türk-Tatarlarının Millet Meclisi” 6 Ocak 1918’de “İdil-Ural Devleti” projesini kabul etmişti. Bu proje bugün bu bölgedeki üç Fin-Ogur (Mari-el, Mordva, Udmurt), üç Türki (Tatar, Başkurt, Çuvaş) cumhuriyetlerini ve civar bölgeleri kapsıyordu.  Böylece bu halklar ekonomik, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri açısından güçlü bir demokratik ülke olabileceklerdi.

Ancak aynı yılın 22 Mart ayında Stalin’in başında bulunduğu Narkomnats (Milletler Halk Komiserliği) “Tatar-Başkurt Sovyet Cumhuriyeti”ni ilan etti. Böylece bölge insanlarını İdil-Ural Devleti projesinden uzaklaştırmak ve kendi tarafına çekmek istedi. Diğer taraftan ise tanınmış tarihçi Zeki Velidi (Togan) “Küçük Başkurdistan”ı ilan etmişti. Böylece Millet Meclisi’nin projesine ters düşmüştü. Ayrıca iç savaş şartlarında kendine küçük bir ordu da kurmuştu. Şimdiki Tataristan’ın başkenti Kazan’da bulunan 50-60 binlik Müslüman askerlerden oluşan bir güce sahip “Harbi (askeri) Şura” Millet Meclisi’nin emri altına girmemişti.  Böylece bölgedeki Türkiler zaten bölünmüşlerdi. Tabii ki bu durum Bolşeviklerin çok işine gelmişti.

Sonuçta Bolşevikler iç savaşta galebe çalınca, Komünist Partisi Merkezi Komitesi 13 Aralık 1919’da Tatar-Başkurt Cumhuriyetini kurma kararını lağv etti. Böylece iki kardeş halkın birleşme ihtimali suya düştü. Zaten Moskova azınlıkların iş birliğini değil, aralarında bölünmelerini ve düşmanlaşmalarını istiyordu. “Böl ve idare et!” prensibi siyasette sıkça kullanılan bir metottur. Bu karardan bir gün önce ise Zeki Velidi askerleri ile birlikte Bolşevikler safına geçti. Bu desteği dolaysıyla onun ön gördüğü “Başkurt Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin” kurulduğu ilan edildi. 

Bu Tatar-Başkurt kardeşliğine büyük bir darbe oldu. Nüfusları çok daha fazla olmasına rağmen Tatarlara ise hiçbir şey vaat edilmedi. Tatarlar Araf’ta kalmışlardı. Onlar Millet Meclisini kurdukları için cezalandırılmışlardı. Hatta onlara herhangi bir statü vereme fikri ağır basmaya başlamıştı.

Acaba bölge Türkileri ve Müslüman askerlerinden oluşan “Harbi Şura” Millet Meclisi etrafında toplansa, Zeki Velidi “Başkurtçuluk” davası ile ortaya çıkmasa bugün bu bölgede bağımsız bir ülke olur muydu?  Tahmini zor. Bundan insanlar ders alırlar mı? O da belirsiz.

Tatar ASSR (ÖSSC)

27 Mayıs 1920’de nihayet Kalinin, Lenin ve İnukitze imzaları ile Tatar Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyetini kurma kararı ilan edildi. İşte bu tarihi günde Tatarların kaderi de belirlenmiş oldu. Çünkü bu cumhuriyet öyle dizayn edildi ki, Tatarların ancak %25’i sığacak kadar ufak bir yüzölçümüne hapsedildiler. Buna rağmen 2000’lere kadar %50’lik bir nüfusa erişemediler. Çünkü buraya 1950’li yıllarda Rus işçileri getirildi. Yüzölçümü 67.836 km² iken, Başkurdistan’a iki mislinden fazla bir bölge bahşedildi (143.600 km²). Bu başka nedenler bu iki kardeş Türki halkı birbirine düşman etmiş bulunmaktadır.

Tataristan Cumhuriyeti
1920’den 1991’e kadar süren 71 yıllık Sovyet döneminde Tatar dil, edebiyat ve sanatında hayli gelişmeler oldu. Köy halkının büyük kısmı Kazan’a göçtü. Bütün Sovyet halkları gibi hemen herkes orta öğretim gördü. Bilim alanında da Tatarlardan dünyaca tanınmış şahıslar yetişti. Tataristan petrol yatakları, endüstrisi ve tarımı ile merkeze para aktaran seçme cumhuriyetlerden biri oldu. Bu başarılara rağmen Tatar dili önemini kaybetti. Tatarların 1,5 milyonu ana dilini bilmemekte. Bilenler de sanat ve edebiyat dışında ancak evde kullanmaktadırlar. Yani hızlı bir Ruslaşma söz konusudur. Gerek Sovyet gerekse Putin rejimi bütün azınlıkların Ruslaşmayı arzu etmekte ve gereğini yapmaktadır.

Sovyetler Birliğinin yıkılmasında bu yana neredeyse 30 yılda başta bir takım hak alma mücadeleleri olmuşsa da şimdiki Tataristan yönetimi Putin’in ağzına bakmaktadır. Örnek olarak cumhuriyetteki Tatarca dil eğitiminin seçmeli hale getirilmesine itirazı olmamıştır.

Dört yılda bir Rusya’daki ve Yabancı ülkelerdeki Tatarlar davet edilerek kurultaylar yapılmaktadır. Ayrıca “Sabantuy” adı verilen yaz festivalleri düzenlenmektedir. İstanbul’da da bir ticari temsilcilikleri bulunmaktadır. Ancak Tatarlar dünyaya oldukça kapalı bir topluluk durumundadırlar. Rusçanın dışında pek azı yabancı bir dil bilmektedir.

Sonuç
Tatar ÖSSC 100. Yılı kutlamasını bir gurur vesilesi yapmak gerekir mi? 468 yıldan beri Rus hakimiyetinde yaşayan bir topluluk en ufak şeylere yapışarak belki de kimliğini korumaya çalışmaktadır. Dolaysıyla bize “bayramınız kutlu olsun!”, demek düşer.